Türkiye o kadar içine dönük bir ülke ki; bizi çok yakından ilgilendiren dış politika bağlantılı konuları yeterince gündeme getirip, tartışamıyoruz. Ama bu konuların en nihayetinde ülkenin iç dinamiklerine etkisini gözardı etmemek lazım.
Cumhurbaşkanı Recep Tayyip Erdoğan ile ana muhalefet lideri Özgür Özel'in görüşmesinin ya da 1 Mayıs tartışmalarının önemini asla önemsemiyor değilim.
Ama Türkiye'ye son derece hasmane tutum sergileyen Fransa'dan çok büyük ölçekli bir alım yapılmasının, Türk Hava Yolları'nın (THY) Airbus'a geçen sene verdiği rekor siparişin üstüne yeni bir sipariş vermeyi planlıyor olmasının bir Ferdi Tayfur şarkısı kadar ses getirmese de önemli olduğunu düşünüyorum.
Kendi adıma özeleştiri vermem gerekiyor.
Bu konu bir süredir kafamda idi; ama gündemin yoğunluğu nedeniyle, biraz da fırsat kolluyordum.
Neyse ki imdadıma THY'nin hafta başında yaptığı kutlama yetişti.
Airbus'tan rekor sipariş, tarihi alım
THY, 2023 Aralık ayında Airbus'a verilen 355 uçaklık siparişi kutlamak için Airbus ve Rolls-Royce'un yetkilileriyle genel müdürlükte bir toplantı düzenledi. Airbus'tan 2026-2036 yılları arasında teslim alınmak üzere 230'u kesin 355 uçaklık sipariş, rekor bir sayı olarak görülüyor. Filo büyüklüğünde bir sayı. Tarihin en büyük alımı diye başlıklar var. Hafta başındaki toplantıda Yönetim Kurulu Başkanı Ahmet Bolat, bu siparişe ilaveten Airbus ve Boing'le 235 yeni uçak alımı için görüştüklerini açıkladı.
Bu kadar büyük alımlarda elbet pek çok kriter devreye girer. Bunların arasında siyasi kriterin de yer alması gerekir. Özelikle sorun yaşanan ülkelerle, büyük ölçekli projelere imza atmak, aradaki gerilimi azaldır. Hasmane tutumları törpüler.
Türkiye - Fransa ilişkileri sorunlu
Türkiye-Fransa ilişkilerinde ciddi sorunlar yaşanıyor. Bunun derin nedenleri başka bir yazının konusu.
Ancak hâlihazırda Avrupa'da Türkiye'ye en hasmane tutum içinde olan ülkenin açık ara Fransa olduğunu söyleyebiliriz.
Türkiye'yi sadece AB dışında değil tümden Avrupa mimarisinin dışında tutmak için elinden geleni ardına koymuyor. Bunu yaparken kendi savunduğu ilkelerle çelişmekte, kendi ayağına sıkmakta beis görmüyor.
Güncel bir örnek vereyim.
Fransa Donald Trump'ın seçilme ihtimaline karşı Avrupa'nın askeri anlamda daha bağımsız olmasını savunuyor. Meşhur stratejik otonomi meselesi. Ukrayna savaşı bu anlamda bir test vaka durumunda.
ABD kaynaklı gecikmeler nedeniyle Ukrayna acil silah-mühimmat arayışında. Avrupalılar yetişemiyor.
Çare olarak, AB'nin parasıyla AB üyesi olmayan ülkelerden silah alımı yapılması gündeme geldi. Bu işten Türkiye yararlanmasın diye kim engel oldu? Bildiniz Fransa. Basında yer alan haberlere göre AB fonuyla Türkiye'den insansız hava aracı tedarik edilmesi son anda durdurulmuş.
AB'nin geçen hafta Türkiye konusunda aldığı içi boşaltılmış kararın arkasında da Fransa var. Türkiye AB ilişkilerindeki miniskül ilerleme bile Kıbrıs koşuluna bağlandı. GKRY'ye tam destek elbet Fransa'dan geliyor.
Bu hasmane tutumun örneklerini say say bitmez. En son Fransa Cumhurbaşkanı Emmanuel Macron Sorbonne'da Avrupa güvenlik mimarisinden bahsederken, Türkiye'nin Ukrayna savaşında oynadığı rolü göz ardı ederek, Türkiye'den tek bir kez bile bahsetmeyerek ağır miyopi örneği verdi.
Tüm bunlar olurken, THY Airbus'a tarihte görülmemiş rekor düzeyde siparişi güle oynaya veriyor. Üstelik Fransa, komşusu Almanya savaş uçaklarını kendisinden değil de ABD'den alıyor diye ateş püskürürken.
On binlerce Fransız'ın ekmek yediği şirketten 70 milyar dolarlık olduğu söylenen bir alım yapılacak. Az para mı?
Birileri arka kapıdan Paris'e "bir zahmet şu tavrını biraz düzelt" demedi mi?
Hadi THY'nin acil ihtiyacı var, Boeing'in başında teknik bazı dertler var, birinci bölüm sipariş geçen Aralık'ta verildi. Peki ikinci bölüm siparişte başka ilave "kriterleri, şartları" gündeme getirmek gerekmez mi?
THY kaynakları Airbus veya Boeing'den hangisi siparişi erken yetiştirirse tercihte etkili olacağını söylemiş. Bir de denge adına eğilim Boeing'e doğruymuş.
"Zaten Airbus'tan alım yaptık. Doğrusu tüm yumurtaları tek sepete koymamak ve tercihi Boeing'den yana kullanmak. Ama "Paris'in hasmane tutumunu değiştirmesi tercihimizi etkileyebilir" denemez mi?
En azından başta muhalefet, kamuoyunun bu soruların iktidara sorması gerekmez mi?
Fransa'yla ilişkiler krize girince iktidar yanlıları Fransız şarabı içmeyin, Fransız peyniri yemeyin, Fransız kozmetiği kullanmayın gibi etkisi yüzeysel çağrılarda bulunuyor.
İktidara sorsanız, kendisini son derece sıkı müzakereci olarak tanıtıyor.
Ancak Fransız merkezli bir şirketten rekor düzeyde büyük bir alım yapılmasının, ilişkilerin siyasi boyutundan bağımsız gerçekleşmesi hiç normal değil. Türkiye'ye (vize dahil) her türlü sorunu çıkartan Fransızlar bıyık altından gülüyorlardır.
Barçın Yinanç kimdir?
Barçın Yinanç, 1968 yılında doğdu, ODTÜ Uluslararası İlişkiler Bölümü'nü bitirdi. 1990'da stajyer olarak başladığı Milliyet Ankara Bürosu'nda 10 yılı aşkın bir süre diplomasi muhabirliği yaptı. Ardından televizyon haberciliğine geçerek önce TV8, sonra CNN Türk Ankara Bürosu'nda çalıştı.
Türkiye-ABD, Türkiye-AB ilişkilerinin yanı sıra Kafkaslar'dan Ortadoğu'ya, geniş bir coğrafyada Türk dış politikasıyla ilgili gelişmeleri takip etti. Çok sayıda yabancı hükümet yetkilisiyle söyleşiler yaptı, BM, NATO ve AB gibi uluslararası kuruluşların zirvelerini, perde arkası gelişmeleri yerinden haberleştirdi.
2004 yılında İstanbul'a yerleşti, CNN Türk ve Referans gazetesinin ardından İngilizce yayımlanan Hürriyet Daily News'da (HDN) çalışmaya başladı. Haber koordinatörü, yorum sayfası editörü olarak çeşitli görevler aldı; 2010'dan başlayarak on yıl boyunca gazetenin pazartesi söyleşilerini gerçekleştirdi. Bu süre boyunca dış politika analizlerini yazmaya devam etti.
Pek çok uluslararası düşünce kuruluşunun toplantılarına konuşmacı, kolaylaştırıcı olarak katılıyor, yabancı yayın organlarının yayınları için yorumlar yapıyor. AtlatmaHaber adlı podcast serisini hazırlayan Yinanç Diplomasi Muhabirleri Derneği, Uluslararası Kayak Kayan Gazeteciler Derneği (Ski Club of International Journalist) ve Dış Politikada Kadınlar platformunun üyesi.
Son yayını; Women, Peace and Security Agenda in Turkey and Women in Diplomacy: How to Integrate the WPS Agenda in Turkish Foreign Policy (Türkiye'de Kadın, Barış ve Güvenlik Ajandası-Diplomaside Kadın: Türk Dış Politikası'na Kadın, Barış ve Güvenlik Ajandası nasıl dahil edilir) başlığını taşıyor.
Aralık 2020'den itibaren T24'te yazan Barçın Yinanç, T24 ekranında da, her hafta Metin Kaan Kurtuluş'la birlikte "Dış Politika ile İçli Dışlı" adlı programı yapıyor.
|